Konu
:
İslam Dünyasına Girmeden Önce Türkler
Tekil Mesaj gösterimi
04.08.08, 13:16
#
5
(
permalink
)
Kullanıcı Profili
SERDEM
S.Moderators
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 7.687
Konular: 6910
Puan Grafiği
Rep Puanı:11076
Rep Gücü:20
RD:
Teşekkür
Ettiği Teşekkür: 47
464 Mesajına 935 Kere Teşekkür Edlidi
:
İslam Dünyasına Girmeden Önce Türkler
V.BÖLÜM
REFORMLAR, ŞARK MESELESİ
Avusturya-Rus-Türk Savası-I.Abdülhamid’in halefi, Sultan III.Selim (1789-1807), tahta çıkar çıkmaz, kendi,ni güç bir durum karşısında bulur. Gerçekte, küçük Kaynarca Andlaşması imzalayanlar tarafından sadece gecici bir andlaşma gibi düşünülmüştü; Türkler içiçn, tekafi edilmesi gereken mutsuz bir kaza idi; Avusturyalılar ve Ruslar için elde edilen zaferler yeterince somutlaştırılmadı. Bununla birlikte imparatoriçe Mari-Terez Avusturya’nın başında kaldı, o o düzenleyici bir rol oynadı; oğlu, II.Jozef 1781’de onun yerine geçer, düşmanlıkları yeniden başlatmaya tarafgir(lerin) tam tersinedir, be bu niyet içinde o, Türkiye’nin aleyhine fethedilen yerlerin gelecekteki paylaşılmasını öngören anlaşmayı Rusya’lı II. Katerine ile imzalar. Osmanlı imparatorluğu’nda bile, Sultan Abdülhamid’in barışçı anlayışı üzerine, 1787’de üstünlükle sona erecek olan harbe bir çözüm yolu bulunur.
1783’ten itibaren II.Katerina Gürcistan’a hareket eder, sonra 1784’de Sivastopol (Sebastopol) Kalesini inşa ettirdiği Kırımı alır, nihayet 1786’da o Kırım ve Güney Rusya içinde bir propaganda gezisine girişir. II.Jozef, II.Katerina’nın bu gösterilerine tamamıyla izizn vermez, zira o onu İstanbulA yerleşmiş görmeyi istemez. Bununla birlikte, bozuşma, Rus elçisi Bulgakov’a 1787 Temmuzunda bir ültümatom veren Türkiye’nin işidir: (Bunlar) Bükreş ve Yaş’ın Rus konsoloslarını geri çağrılması, Gürcistan üzerindeki hakkından vazgeçmesi, Karadeniz’de dolaşan Rus gemilerini ziyaret edilmesi (hususundadır). Ültimatom reddedilir ve savaş 1788 Şubatında resmen ilan edilir.
Osmanlı Orduları Belgrad’ı geri alırlar, Banat’ı istila ederler ve Avusturyalılar’ı iki defa yenerler, fakat doğuda, onlar Ruslar karşısında bozguna uğrar: Küçük Valachi (Eflak) gibi Büklreş nihayet Belgrad ve Bender düşer. 1790’da II.Jozef ölür, ve yerine geçen II.Leopold’ün İmparatorluğu’ndaki isyanlar (Ağustos 1791)’de Ziştovi Barışı’nı imzalamaya zorlar; bu barış Osmanlılar ile Habsburglar arasındaki düşmanlıkların sonunu gösterir ve statükoyu yeniden kurar; 1878’e kadar, iki devlet arasındaki sınırlarda hiçbir değişiklik olmayacak.
Rus sınırında, Türkiye’nin aleyhine savaş sürer. İspanya’nın aracılığı 9 Ocak 1792)’de Yaş Barışı’nı imzalama imkanı sağlar; Rusya, Otchakov ve buğ ile Dinyester arasında bulunan bölge hariç fethettiği yerleri geri verir. Fransa ve Polonya’daki görülmemiş olaylar, Rusya’nın dikkatini Batı’ya çekerek, Türkiye’yi çok ağır şartlardan kurtardı; dahası yirmi yıldan fazla süre boyunca, o bir dereceye kadar kuzey komşusu ile barış içinde yaşayacak o sırada Fransız ihtilali ve I.Napolyon artık büyük Avrupa devletleri için tehlike sergiliyor.
İçerideki durum.İlk ıslahatlar.-Ordusu yüzünden uğranılan başarısızlıkların tekrarlanmaması karşısında,III.Selim ıslahatları yapmaya karar verir;O,özellikle Osmanlı askeri birliklerini Avrupalılar gibi yeniden düzenlemek ister,ve bunun için Fransız subaylarına yardım istemek amacıyla başvurdu;1793 nizamnamesi veya Nizam-ı Cedid,ordunun kuruluşunda değişiklikler getirir,fakat derinlikleri çok azoysa ki Yeniçeri birliklerinin feshetmek ve yani bir orduyu yeniden kurmak gerekli olacaktı.Şüphesiz,Ulema tarafından desteklenen Yeniçeriler bu reformlara engel olurlar ve huzursuzluklara sebep olurlar.
Bu huzursuzluklar İmparotorluğun bir çok eyaletindeki ayaklanmalara eklenecek:Bulgaristan’da yağmacı çeteler,kırcaliler(les kirdjali),ülkeyi yıktılar; Süreyi’de ,Şehy Daher,sonra Ahmet Cezzar Paşa Saint’e –jean-d’Acre’ı isyancıları merkezi yapıyorlar;Hicaz’ da dini meseleleri bahane eden Vehhabiler,ayaklanır ve 1803 ve 1804’de kutsal şehirleri ele geçirirler;Yeniçeri birlikleriyle ittifak eden Danube Osman Pazvanoğlu da Sultan’ın reformlarına karşı çıkar Batı Bulgaristan’ı idaresine alır; nihayet,Sırbistan’da Yeniçeriler’in geri dönmesi 1803’te başlıca ele başlarından biri olan Kara-Yorgi(jorj) denilen Yorgi Petroviç’in halkı ayaklandırmasına neden olur;Sırplar Avusturyalılar ve Ruslar tarafından gizlice desteklenirler Bükreş Antlaşması (1812) ile kesin bir otonomiyi elde etmekle bitirirler Gizli kalan anarşiye iki ciddi kriz eklenir:biri dışarıda, Mısır seferi,diğeri içeride Sultan’ın refomlara girişmesi oldu.Bonapart tarafından istenilen Mısır Seferi Türkiye ve Fransa’nın savaştıkları nadir anlardan biridir. Bonapart önce Suez Kıstağı’nın bütüme el koymak ister;düşmanlıklar piramidler’de Fransız zaferiyle 1798 temmuzundan itibaren başlar,(1-2 Ağustos)’ında Abukır’da donanamanın bozguna uğramasıyla tehliye düşer.İstanbul’da Ruslar ve İngilizler Sultan’ı 9 Eylülde yapılmış olan savaşı resmen ilan etmeye teşvik ederler.(savaşın)Sonuçları Levant’da Fransız ticareti için felaketli olur:Konsoloslar ve tüccarlar tutuklandılar,Fransız malları müsadere edildiler.Rus ve Türkiye donanmaları 1797’de Fransa tarafından terkedilmiş olan Yunan adalarını ele geçirirler.Bir Türk ordusu Mısır’ı almış olan Fransız ordusuna karşı Suriye’ye gönderildi ve kuzeye Bonapart Saint-Jean-d’Aere önünü kuşatır;Thabar tepe(dağ)sindeki bir zaferine rağmen O,mayısta kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır.Abukır’a çıkmış bir başka Türk ordusu temmuzda yenilir;Bonapart’ın gidişinden sonra Fransız birlikleri komutanı Kleber,1800 Haziranında öldürüldü;1 eylül 1801 de halefi Menou Mısır’ı tahliye eder.1802 Haziranında barış ımzalandı:Kapitülasyonlar yürürlüğe yeniden konuldular, müsadre edilen mallar geri verildiler veya yerleri bir tazminat ile dolduruldular,ağır tonajlı Fransız gemileri Karadeniz’de dolaşma hakkını elde ederler.o zamandan beri,Napolyon ile kurulan siyasi dostluk durmaksızın İngiltere ve Rusya’nın kışkırtmalarına ragmen devam edecek
Bu zaman zarfında,III.Selim ordunun yenileşmasini sürdürmeye çalışır gittikçe,Sultan’ın onlara karşı gönderdiği kuvvetleri Edirne’de yenen Yeniçeriler’in direnmesiyle karşılaşır;sonra onlar İstanbul üzerine yürürler.Kabakçıoğlu tarafından idare edilen isyancılar(asiler)saraya girerler ve III.Selim’i tahttan indirirler,yerine derhal yeğeni IV.Mustafa’yı geçirdiler.Yeni Sadrazam Mustafa Çelebi halefi Tayyar Paşa gibi çabucak azledilir;adı geçen asilere karşı döner ve III.Selim’e sadık kalan Rusçuk’un Bayraktarı Mustafa ile ittifak eder.Selim’e tahtını geri vermeye karar veren Mustafa İstanbul’a kadar ilerler,fakat IV.Mustafa’nın emri üzerine sapık-sultan’ın az önce şehit edilmiş olduğunu öğrenmek içindir.O zaman Mustafa Bayraktar Sultanı tutuklattı ve yerine bizzat kendisinin Sadrazam olduğu halde adı geçenin kardeşi II.Mahmut’u (temmuz1808)’de (sultan)ilan eder.oSelim’in reform projelerine devam eder,fakat sırası gelince o Yeniçeriler’i hoşnutsuzluğa düşürür ve alimler ve 1809Kasımında o bir ayaklanma sırasında ölür.
Büyük refomlar. Mahmut iktidarı aldığı zaman,o kendısini ola gelen Rus-Türk rekabeti karşısında bulur:başlatılan düşmanlıklar 1807’de Tuna Nehri’nin iki kıyısı üzerinde çeşitli seçeneklerle takip edilirler;sonunda I.Napolyon tarafından doğrudan tehdit edilen Rusya olduğu halde,1812 mayısında Bükreş’te barış imzalandı:Moldavya(Bağdan.)Valaşi(Eflak)üzerindeki hak iddialarından vazgeçen Rusları’ın eline Besarabya geçer.
Bu barış andlaşması, III.Selim tarafından girişilen refomlara devam etmede II.Mahmud’a izin verecek.O Osnmanlı ordusunu baştan aşağı yeniden düzenlemekle başlar;27 ve 28 Mayıs 1826’da ,o Devletin ileri glen büyükleri tarafından kabul edilen bir çözüm(yönetmelik)resmen,ilan edilir:Yeniçeriler ordudan atılmazlar,fakat yeni birliklerin kuruluşunu teşkil etmek zorunda kalırlar.12 Haziran(yani ZAFER’in doğum günü)itibaren birlikler patlarlar;Yeniçeriler Hipotrum üzerindetoplanırlar;Vezir-i Azam’ın sarayını yağma ederler ve yenilikçilerin başını isterler.Fakat II.Mahmud cesaret terir ve birliklerin bir kısmı özellikle topçular,kenidine bağlı kalır;subaylar refomları kabul ederler ve alimler asilerden ayrılırlar.Sadrazam Yeniçerilerin kışlaları bombalayan topçu sınıfına emir verdirir,ertesi günlerde toplu kıyımlardan kalanlar takip edilir bu cezalandırmanın ardından,Yeniçeri birlikleri kesin olarak yok edilir sonra sipahilerin ki,ve onları destekleyen Bektaşilerin dini birlikleri dağıtıldı.O zaman yabancı eğitimciler tarafından çalıştırılan Avrupalılar gibi bir ordu kurulur.II.Mahmud’un bu cesaretli icraatı sınırlı ise de kendince önemlidir zira o öteki reformlerı(için)en önemli engeli ortadan kaldırır.II.Mahmud’un faaliyetine geleneksel kıyafetin terkedilmesi gibi Avrupa kıyafetinin kabul edilmesi gerekir,Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Devletlerinin çoğu ile ticari anlaşmalar imzalandı 1836 Mayısında İç işleri bakanlığı Dış işleri bakanlığı kuruldu.
Bununla birlikte bütün bu reformlar sınırlandırılırlar vr onları devam ettirecek ve tamamlayacak olan II.Mahmud’un oğlu ve halife Abdülmecit (1839-1861)dir Reformlar Tanzimat’ın konusu olacak.3 Kasım 1839’da saraya davet edilen yabancı elçiler ve Devletin’in yüksek memurlarının (huzurunda)Abdulmecıt Gülhani denilen Hatt-ı Şrifi’ni okutturdu.bu adli,mali idari ve askeri anayasadıor o orada hangi dinden ve hangi milletten olursa olsunlar bütün osm vatandaşlarının eşit olarak hazırlanan kanuna göre yargılanacak ve soruşturmasız vce devlete doğrudan herkez servetine göre vergileri,hazırlanan vergi ve verilecek (köy ve kasaba)askeri katkılarda bulunacak askerlik hizmeti dört-beş seneyi geçmeyecek
İdari üzerinde merkezi iktidar’ın sıkı bir el-koyunu ile beraber olduğu oranda bu kararların bütünü osm imparatorluğunda değişikliği sağlar oysa reformlar hemen hemen orduya,(oldu),çünkü yönetim içinde “Vieux” Turcs”(:yaşlı-eski Türkler)savaştan vazgeçmezler(yatışmazlar)ve cansız kuvvetleri karşı karşıya getirirler.Gülhane Hattı Hümayünü'nun kararlarını yürürlüğe koymak için 1856’da yeni bir padişah ferman gerekicek.Daha önce,1843’de Sadrazam Rıza Bey ordunun asker toplama konusundaki kanunu resmen ilan ettirdi:kura çekme fiili hizmet 5 yıl,bir aylık idman aralıklarıyla yedeklikte yedi yıl;o sırada olduğunun fiili birlikleri üçyüzbin neferdir ordu birlikleri beşe ayrılmış ve yedek birliklerin neferleri yüzelli bin;bu yeni düzenlemeyle,Osmanlı ordusu Prusya ordusundan sonra Avrupa’nın en önemli ordusu olur.
Başka meseleler ikinci plana geçtiği ve dış politika bazı alanlarda genişlediği için diğer reformlar ancak yavaş yavaş gerçekleşir.Bununla birlikte adli alanda 1847’den itibaren ,geleneksel müslüman hukuku ve dini mahkemeleri değiştirme gayreti görülür:Ceza hukuku ve sivil hukukun bir laikleştirildiler ve dini mahkemeler yanında nizami mahkemeler de kurulmuştur;Ticari mahkemeler başlıca şehirlerde aynı şekilde görev yaparlar.1845’ten itibaren bir eğitim reformu projesi hazırlanır,fakat ilerlemeler sadece Sultan Abdulaziz (1861-1876)’in saltanatı devrinde kayda değer olacaktır:Nazari olarak bütün çocuklar altı yaşından itibaren ilk (sibyan mektepleri) okullara gitmeye zorunludurlar ki o okulların ilkokul öğretmenleri Devlet tarafından maaşları verilen görevlilerdir.Altı lisenin kurulmasına izin verildi:Yalnız biri açılacak,bu da Galatasaray (1868);ilk eğitimin üstü ve kolejler taşranın önemli merkezlerinin çoğunda kurulurlar;İstanbul’da bir Üniversite kurulmasına karar verilir.
Yönetim alanında,Sultan’ın hesaba kattığı iyi veya kötü durumlara daima bağlı olan Başbakan veya Sadrazama doğrudan bağlı bakanlar tarafından yönetilen bakanlık bölümleriyle Avrupalılar gibi organize edilir.Mayıs 1868’de Danıştay,sonra Yargıtay kurulur:Her ikisi de Müslümanlar ve Hristiyalar’dan oluşur.Eyaletler idari yönden yeniden düzenlenir,fakat onlar mali bakımdan merkezi hükümete bağlı kalır.
Böylece otuz senede imparatorluğun yapısında derin (köklü)değişikliklere girişilir.Bu politik değişiklikler gelecekteki zihinsel inklabın esasını teşkil ederler:Hareketler (değişiklikler) XX.asrın başına damga vuracaklar;daha önce ortaya çıkan reformculardan bazıları, Sultan Abdülhamid’insaltanat devrinde yurdunu bırakacaklar (sürülecekler).Şayet Osmanlı Devleti, özellikle dış yenilikler yüzünden “hasta adam” olmuşsa da , bununla birlikte o bizzat kendisi tepki duymaya yeterli gücünü korur ve XIX.asrın ortasından itibaren ona ekonomik alanda (ticari ve endüstri girişimlerin büyük çoğunluğu İngiltere , Fransa ,ve Prusya ‘nın kontrolü altındadır) Angarya yükleyen Avrupalı devletler,maddi iyileştirmenin hepsini getirerek (mesela demiryollarının kurulşu),daha sonra şaşılması gereken şiddetli tepkilere neden olacaktır.
Mahalli isyanlar, III.Selim’in saltanatı altında doğan ,milli özellik (taşıyan) bu isyanlar XIX. Asrın bütün başı boyunca imparatorluğu tüketmeye devam ederler.Daha önce(1812)Bükreş Andlaşması ile başarılar elde eden Sırplar, bu başarıları iyileştirmeye çalışırlar;Türkler ile Niş’te bir görüşme vuku bulur.(1813),fakat bu görüşmeler olumlu bir sonuç vermezler;aksine,savaş yeniden başlar ve Türkler Kara Yorgi’yi Avusturya’ya sığınmaya mecbur eden başarılar kazanırlar;Sırbistan yeniden ele geçirilir ve ani bir tepkiye sebep olan Yeniçeriler’in terörüne ve yağmasına bırakılır: Sırplar 1815’den itibaren Miloş Obronoviç idaresinde, Belgrad’ı onlara veren (kazandıran) çete savaşına götürülürler; Miloş Obronoviç en yüksek şef (başkan) tayin edilir ve sultan tarafından böylece tanıttırılmaya çalışılır; bu yürürlüğe konulma ve Sırplar’a verilen en gerçekçi sözlerin yapılması ancak 1826’da Bükreş Andlaşması (ile) olur; Yunan meselesindeki kesin andlaşma daha da gecikir. Bu ancak 1830 Ağustosu’ndadır ki Türkiye’nin egemenliği altında muhtar bir prenslik olarak Sırbistan’ın varlığını tanıyan bir hatt-ı şerif ile Miloş Obronoviç bundan böyle kalıtsallığını (ve) en yüksek başkan (olduğunu), saygınlık içinde onaylatır; Sırplar bir meclis, bir güçlü orduya sahip olma hakkını elde ederler, fakat Belgrad dahil sınır boylarındaki garnizonlar bulundurma hakkını koruyan Türkiye’ye bir haraç (vergi) ödemeye mecburdurlar.
1803’te Yahya Paşası Tepelen (veya Tepedelen)’li Ali, Orta ve Güney Arnavutluk’u kendi hesabına ele geçirir ve hatta bu memleketteki milli isyanlardan yararlanarak Yunanistan’a doğru genişlemeye çalışır. Fakat Sultan 1821 ve 1822’de Ali’yi yenen ve onu tutuklattıran Hurşit Paşa’nın ordusunu ona karşı gönderir; Ali hemen öldürülür.
Mısır’da ve Arabistan’daki diğer hareketler kurulu düzeni altüst ederler. 1789’da bir Arnavut, Mehmet Ali Mısır’a yerleşen Fransızlar ile savaşmaya gitmek için kurayla toplananlar arasında askere alındı; çabucak Yeniçerilerin bir bölüğünün komutanı oldu, Sultan’ın temsilci paşaları ve Memlükleri arasında kavgalara karışabildi. 1804’de Arnavutlar’ın bir ayaklanması Kahire Memlüklerini çıkarır; o zaman Mehmed Ali Mısır Valisi olan Hurşid’i İskenderiye Valiliğine atatır. Fakat Hurşid bağımsız kalmak ister: Mehmed Ali onu el çektirir ve (1895 mayısında) yerine (kendisi) atanır; Memlükler, sürekli düzensiz bir birlik olarak kaldıklarından, o şeflerin çoğunu öldürtür. O nihayet, Mekke ve Medine’yi birkaç sene evvel ele geçiren Vehabiler’e karşı oğlu İbrahim’i gönderir; 1812’de İbrahim Cidde’yi, sonra iki kutsal şehiri ele geçirir ve Hicaz Paşası ünvanını alır. Vehabiler’in yeni bir ayaklanması 1616-1618’de bastırılır, oysa Mısırlılar’ın kuvvetleri Sudan’ı işgal ederler. Başarılarının gücünden dolayı Mehmed Ali pek yakında kendi başına Sultana karşı koyacak..
Yunanistan’ın bağımsızlığı, Türkiye’ye karşı Rus harplerinin amacı XVIII. Asrın ikinci yarısında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Yunanistan’ı uzaklaştırıp, ayırmaktır, fakat Küçük Kaynarca Andlaşması bu arzulara cevap vermekten uzak idi. Tam tersine, Mora Rus donanması tarafından sebep olunan yıkımdan asla kurtulamadı ve Türk baskısı oldukça sert idi. XVIII. Asrın sonunda Batı Avrupa’daki olaylar ve Osmanlı İmparatorluğu içinde ilk ciddi karışıklıklar, bazı Yunan aydınlarında ülkelerini kurtarma arzusu uyandırır; şair Rigas (Rhigas) ile yurt sevgisi dolu Eterya cemiyetini kurar, ve o İtalya’daki zaferlerinden sonra Bonapart’a güvenir, fakat o tedbirsizlik yapar, yakalandı ve 1798’de öldürülür. Viyana Kongresi’nden sonra Dostlar Eteryası adını alan Eterya, önce Odesa’da, sonra İstanbul’da yeniden kurulur. O Kara Yorgi, sonra Tepelen (Tepedelenli) Ali ile münasebetlere başlar, fakat müsbet sonuç alamaz. Yunanlılar o zaman Rusya’ya doğru yönelirler ve başkanlığı çarın gözdesi dışişleri bakanı Capodistria’ya teklif ederlerse de o reddeder; sonra onlar Çar I. Aleksandr’ın ordugahına yardım eden Prens Aleksandr’a başvuranlar (1821). 1820’den itibaren bir ayaklanma planı hazırlanmıştı: Yunanistan’da Janina ve Tunalı eyaletlerinde karışıklıklar çıkartılıyor. 1821 Şubatında İpsilanti Hristiyan ortodoksları boşuna ayaklandırmaya çalıştığı Romanya’ya geçer; Sultan’ın tepkisi ve kıyımı ile sonuç kendini gösterir. Aynı zamanda isyancı hareketlerin kınandığı kutsal ittifakın Tropan ve Layback Kongreleri toplanırlar; Çar artık Türkler tarafından yenilen, Macaristan’a sığınan İpsilanti’yi tutmaz.
Bununla birlikte Mora’da Patros Başpiskoposu Germanos 25 Mart 1521’de istiklal savaşını ilan eder; İstanbul’da Yunanlılar’ın kıyımı vuku buldu. 12 Ocak 1822’de Yunan milletvekili meclisi ülkenin bağımsızlığını ilân eder ve başkan için Aleksandr Mavrokordato’yu seçer. Nisanda ünlü Şio (Chio) kıyımları oldu, ve mayısta, Janina Türklerin eline düşer. Yunanlılar Kutsal İttifak’ın ilkelerine daima bağlı (olan) Çar’ın yardımını boşuna beklerler, fakat bilhassa onun Doğu’da yeni teminatlar elde ettiğini görmekten kaygısı az olan Avusturyalılar ve İngilizler tarafından yakından gözetlenirler. Şayet ayaklanmalar resmi zevatın hiçbir yardımını kabul etmezlerse, bununla birlikte Batı Avrupa’nın pekçok gönüllü askerleri onlara katılırlar. Kendinden yana Sultan ilgisiz kalmaz: O Ocak 1824’de Mehmed Ali’yi Mora’ya müdahale etmekle görevlendirir; daha önceden Mısırlı askerler 1822’de Girit’i yeniden almışlar. 1825’de Mehmed Ali’nin oğlu İbrahim Mora’nın belli başlı şehirlerini ele geçirdi, fakat Mısır’da halkı sürme politikası onu Fransız sevgisi verir. O zamandan beri Yunanlılar bu şartlardan yararlanırlar ve Yunanlı Komiteler insanların ve paşanın yardımlarını onlara getirmeye çalışırlar.
I. Aleksandr’ın ölümü ve yerine doğrudan ve kuvvetli usullere taraftar I. Nokola (Aralık 1825) geçmesi İngiltere’yi ilgilendirir. Mart 1826’dan itibaren, Nikola Bâb-ı Âli’ye Akkerman Andlaşması’yla sonuçlanan bir ültimatom verir: Rusya orada Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün denizlerinde ticaret yapma ve Sırbistan üzerindeki koruyuculuk hakkının yeniden tanınmasını elde eder; Yunanistan meselesi hiçbir şekilde yoktur. Bu andlaşmadan memnun olmayan İngiltere, o zaman girişimde bulunur ve üç büyük devletin (İngiltere, Fransa, Rusya) ara buluculuğu ile Türkiye ve Yunanistan arasında Londra Andlaşmaları öngörülür; Sultan teklif edilen arabuluculuğu kabul etmediğinden müttefikler bir ordu müdahalesiyle tehdid ederler; donanmaları Türk ve Mısır donanmalarıyla Navarin’de buluşurlar ki orada Ekim 1827’de adıgeçen (Türk ve Mısır) donanmalarını yıkıma sürükleyen bir olay (meydana gelmiştir). Sultan 20 Aralıkta, kendisine açıkladığı Rusya ile Nisan 1828’de savaşmaya izin veren “cihâd” ı ilan eder. Az önce, Kapodistra (Capodistria) Yunanistan Cumhurbaşkanı seçilmişti ve İngiltere ve Fransa tarafından gerçekte olduğu gibi tanındı; Mora’ya bir Fransız askeri müdahalesi güçlük çekilmeden yapıldı, Mehmed Ali ile Kasım 18287de bir andlaşma gerçekleştirildi. Nihayet Londra Protokolleri (Kasım 1828 ve Mart 1829) Yunanistan’ın sınırlarını tesbit eder, fakat yeni devleti tanıttırmaya çalışan Rus ordusudur: Doğu’ya saldırarak, o Erzurum’u alır ve Trabzon’a doğru ilerler; Batı’da o Edirne’yi işgal eder ve Başkent üzerine yürür (Ağustos 1829); dehşete düşen Sultan İngiltere ve Fransa elçilerini müdahale ettirir ve Londra Andlaşmalarını kabul etmesiyle Edirne Andlaşması’nı imzalamaya razı olur (14 Ekim 1829). Şubat 1830’da Londra Konferansı’nda, Yunanistan istiklalini ilân etti (Türkler’in elinde kalan Girit hariç); Rusya Tuna ve Prut’u sınır olarak elde eder; Sırbistan ve Moldo-Valachi (Boğdan-Eflak) ye otonomi (muhtariyet) tanındı; Osmanlı üzerinde Rus tebaında ticari serbestlik verilir; nihayet bütün ticaret gemileri için İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçiş serbestliği (verilir).
Böylece Sırbistan’dan sonra Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan yeni bir bölüm (de) 1832’de Othon de Baviere’nin Kral olduğu yeni bir devlet doğuyordu. Yunanistan’dan artık hiç ümidi kalmayan Rusya’ya gelince, o tam anlamıyla Slav memleketleri üzerine dikkatini taşıyacak (Gözlerini çevirecek).
Mısır meselesi, Yunan krizi çıkar çıkmaz II. Mahmud İmparatorluğun içinde birdenbire yeni bir anlaşmazlık (çatışma) görür: Bu Mısır’dakidir. Mehmed Ali, Sultan’a sağladığı yardımların bedeli olarak, Mora’yı kaybeden oğlu İbrahim’e telafi etmek için Suriye’nin idaresini ısrarla isterse de Sultan reddeder, fakat İbrahim’e Girit’i önerirse de kabul etmez. Mehmed Ali’ye düşman (muhalif) bir paşanın Saint Jean-d’Acre’ye tayini olayından sonra şunlar olur; bu paşanın Mısır donanmasına yönelik Lübnan’dan kereste çıkarmayı yasaklaması Mehmed’i harekete geçirir. Mayıs 1832’de Saint Jean-d Acre, Haziranda Şam, Temmuzda Halep, Ağustosta Antakya ele geçirilir; İbrahim tarafından yönetilen Mısır kuvvetleri Anadolu’ya girerler ve Osmanlı Ordusu’nun bozguna uğratıldığı Konya’ya kadar ilerlerler. İmparatorluğun bu çöküşü karşısında, büyük devletler endişelenirler; özellikle bu zayıflamadan başkalarının yararlanmaya bırakılmaması, onlardan herbiri için sözkonusudur. Mehmed Ali’yi manevi yönden destekleyen Fransa, İngiltere ile anlaşmak istemez, fakat Lui Filip (Louis Philippe) çatışmaya girmeyi (de) kabul etmez. Rusya da kendisine yapılan teklifi fırsat bilir: II. Mahmud tarafından çağrılan Rus kuvvetleri İstanbul yakınına gelirler ve çarın donanması (İstanbul) Boğazı’na yerleşir. Tepki anidir: o zaman Fransa, İngiltere ve Avusturya bir anlaşmaya varabilmek için Mehmed Ali ve Mahmud üzerinde baskı yaparlar; Mahmud üzerinde baskı yaparlar; Mahmud itaat eder ve Mayıs 1833’de Kütahya Andlaşması ile kuvvetlerini geri çeken Mısır Paşa’sına Adana ve Suriye’yi bırakır. Ordusunu ve donanmasını geri çekmenin karşılığında, çar Hünkar iskelesi Andlaşması’nı imzalamayı elde eder: O Osmanlı topraklarının bütünlüğünü ve bağımsızlığını garanti eder ve ihtiyaç halinde, imparatorluğun savunmasında gerekli kuvvetleri sağlamaya söz verir; buna karşılık, o bütün yabancı harp gemilerine Çanakkale Boğazı’nın kapanmasını ister (8 Temmuz 1833).
Bununla birlikte, Sultan ancak Kütahya Andlaşması’nı baskı ve zorla kabul etti; O Suriye’de ve Mehmed Ali’ye karşı ayaklanmalara göz yumar; öte yandan, Fransa ve İngiltere Mısır konusunda tek bir politika üzerinde anlaşamazlar; 1838’de, İngilizler Doğu’ya doğru çok yayılan Mehmed Ali’yi engellemek için Aden’i işgal ederler. Nisan 1839’da Osmanlı kuvvetleri Suriye’ye giderler, fakat (Haziran 1839)’da Antep yakınında Kaptan Paşa Sultan’ın donanmasını Mısırlılar’a teslim ettiğinde (n) bozguna uğradılar. Bu sırada II. Mahmud ölür ve yerine oğlu Abdülmecid geçti. Temmuzda Büyük Devletler (İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya ve Rusya) Bâb-ı Âli (Hükümet)’ye bundan böyle Osmanlı İmparatorluğu’nun ortak himayeleri altında olduğunu bir nota ile açıkladılar. Fakat Fransa (Thiers) ve İngiltere (Palmerston) Mehmed Ali konusunda yeniden karşı karşıya gelirler ve Thiers’in başvurusuna, Palmerston (Temmuz 1840)’da İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya tarafından imzalanan Londra Andlaşması ile cevap verir; bu Andlaşma, Mehmed Ali’ye on gün (içinde) bir Ültimatom (uyarı yapmayı) vermeyi ihtiva eder buna göre adıgeçen Mısır’da dededen babaya sıfatını ve Filistin’de kaydı hayat şartıyla niteliğini sürdürebilecek, fakat zaptettiği diğer toprakları terk edecek ve Sultan’a donanmasını geri verecek. Mehmed Ali ültimatomu reddeder; O zaman İngiltere topa tutarak ve Suriye limanlarını işgal ederek müdahale eder ve İbrahim bu eyaleti terk eder. Bununla birlikte Fransız hükümeti, nihayet orayı terk eden İngiltere’den Avusturya ve Prusya’yı uzaklaştırmayı başarır. 27 Kasım 1840’da Mehmed Ali Mısır’ın verasetle geçen başkanı olarak kabulü karşılığında Suriye ve Osmanlı donanmasında vazgeçer. Şubat ve Mayıs 1841’de iki fermanla, Sultan yıllık vergi, sınırlı ordu, Osmanlı tipinde idare ve kanun (gibi) birkaç kısıtlama ile razı olur; Nihayet, Temmuz 1841’de yeni bir Londra Andlaşması, Hünkar İskelesi Andlaşmasını yürürlükten kaldırır: orada özellikle açıkça belirtilir ki Çanakkale ve İstanbul Boğazları’ndan geçiş Bâb-ı Âli barış içinde (Boğazlar Sözleşmesi) bulunduğu sürece yabancı harp gemilerine daima kapatılmaya mecbur olacağı idi. Böylece İngiltere tarafından işgal edileceği zamana (1882) kadar, gitgide kopmaya yüz tutacak ve yeni bir eyalet (olarak) ayrıldığına göre, Osmanlı İmparatorluğu yeniden yitiren olur, İngiltere ise Rusya’dan öcünü alır.
Kırım Harbi, Gülhane Hatt-ı Şerefi ile öngörülen reformların uygulanmaları zamanıyla orantılı 1841 ve 1852 arası Osmanlı İmparatorluğu’nda bir barış dönemi geçer (yaşanır). Fakat İngiltere reformları ve Rusya gelenekçileri destekleyerek iç politikaya ( iç işlerine) yabancı güçler karışırlar. (1 Mayıs 1849) Balta Limanı Andlaşması ile düzenlenen Valachiel (Eflak) konusunda Rusya ile bazı sıkıntılar beliriverir. Andlaşma kısa sürer, çünkü Kutsal Yerler konusunda yeni bir harp doğar (başlar). Başlangıçta hasımlardan Fransa, Levant’daki Katoliklerin koruyucusu, ve Rusya, Ortodoksların koruyucusudurlar. Fransa tarafından imzalanan çeşitli kapitülasyonlar Kutsal yerler üzerinde, özellikle Kudüs Kilisesi üzerinde Latin mezheplerin haklarını tanıdı. 1757’de Yunanlılar Latin mezheplerinden kurtulmayı elde ederler ve yerlerine papazlar tarafından Ortodoksluk yerleştirilir; 1808’de, Ruslar, Fransız hükümeti araya girmeden, Kutsal Yerler hususunda onların himaye hakkını yeniden tanıtırlar. Bu sadece 1850’de Katoliklerin desteğini Fransa’ya çekmek arzusunda olan İmparator-Başkan Lui-Napolyon Fransa tarafından korunan Kutsal yerlerin listesini ve Kapitülasyonlara saygı isteği Sultan’a takdim eder.
O zaman Sadrazam Ali Efendi meseleyi inceleyecek olan karma bir komisyonun toplanmasını teklif eder. Çar Ortodokslar adına itirazını Sultan’a bir mektupla yapar (Ekim 1851); bu defa tamamıyla yeni bir Türk Komisyon tayin edilir, fakat kararları hiç kimseyi memnun etmez (Mart 1852-Mayıs 1853). I. Nikola harekete geçmeye (iş görmeye) karar verir; o önce Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmayı onlara teklif ederek İngilizler’i kazanmaya çalışır: onlara Mısır ve Girit’i, kendisine Moldovya, Valachie (Erdel), Sırbistan ve Bulgaristan’ı İstanbul serbest bir liman olacaktı. İngilizler kararsızlık (kapalılık) gösterirler. O sırada, İstanbul’da elçisi Menkiçof, (Sultan tarafından) reddedilen aşırı teminatları Sultan’dan isterken, I. Nikola, Basarabya, Volinya ve Podolya’ya kuvvetlerini seferber eder (10 Mayıs 1853). Abdülmecid İngilizler’in dostu Reşid Paşa’yı sadrazam olarak çağırır, Menkiçof İstanbul’u terkeder (26 Mayıs) ve 13 Haziranda İngiliz ve Fransa mukave metinde Sultan’ı cesaretlendirirler. Çanakkale Boğazı yakınına gelirler. 26 Haziranda Çar’ın orduları Prut’u geçerler ve Romanya’yı rehin olarak istila ederler. O zaman Avusturya başarısız bir arabulma girişimi yapar. Ekimde, Bâb-ı Âli Rus birliklerine istila ettiği toprakları boşaltmasını buyurur; Ruslar reddeder ve Tuna üzerinde ilk çarpışmalar (başlar). Kış boyunca Rusya ile yeni görüşmeler başarısızlığa uğradığından, 12 Mart 1854’de Fransa, İngiltere ve Türkiye bir ittifak andlaşması imzalarlar; haziranda Tunalı Rus prensliklerini püskürtmek için Avusturyalı birliklerin ortaklığını elde etmek gayesiyle Türkiye ve Avusturya arasında bir andlaşma imzalanır: gerçekten, Ruslar hemen 1857’ye kadar Avusturyalılar’ın işgal edecekleri bölgeleri derhal boşaltırlar.
1854 Martından itibaren İngiliz ve Fransız kuvvetleri Tuna’ya gönderilmek için Gelibolu’ya çıkarırlar; fakat Rus boşaltmasının arkasından, (Temmuz 1854)’de Kırım’da savaş yapmaya karar verilir. Birlikler oraya Eylülde varırlar ve derhal (Ekimde) Sivastopol (Sebastopol)’un kuşatılmasına girişilir. 1855 Eylülünden ancak düşen şehrin çevresinde bir sene savaşa girişilir. Bu arada, I. Nikola ölür ve yerine II. Aleksandr geçti; öte yandan, Asya’da, Rus birlikleri Kars’ı ele geçirdiler; görüşmeler mümkün kılmadı: ilk andlaşma Viyana’da 1 Şubat 1856’da imzalanır. Paris Kongresi (Şubat-Nisan 1856 sonu) Fransa, İngiltere, Türkiye, Avusturya, Rusya, Sardunya ve marttan itibaren Prusya’ın (katılmasıyla) toplanılır.
30 Mart 1856’da imzalanan Paris Andlaşması özellikle aşağıdaki maddeleri ihtiva eder; ele geçirilen toprakların karşılıklı olarak boşaltılması; Osmanlı ülkesinin bütünlüğü garanti edilir; Batı devletlerinden herhangi biri ile Osmanlı Devleti (Perte) arasında anlaşmazlık halinde diğer devletlerin arabuluculuğuna başvurulması; yeni bir hatt-ı hûmayun (Şubat 1856)’da Sultan tarafından resmen ilân (edilmesi); Karadeniz’in tarafsız bir deniz olması bütün ticaret gemilerine kapalı olması; sınırların düzeltilmesiyle Rusya’dan ayrılan Tuna ve kollarının milletlerarası olması; hiçbir güç (devlet) tarafından korunmayacak olan Boğdan (Moldovya) ve Eflak (Valaşiye)'ın bağımsız olması; Sırbistan Türklerin garnizonlarına sahip olmaya devam ederler, fakat hakları imzalayanlar tarafından garanti edilir; nihayet Boğazlar Sözleşmesi yenilenir.
Türkiye, Avusturya ve İngiltere’nin itirazına rağmen, Eflak ve Boğdan’ın birleşmesi doğrudan doğruya Paris Andlaşması’nın sonucudur; gerçekten iki prensliğin meclisleri nihayet 1859 Eylülünde tanınan aynı prens Aleksandr Koza (Couza)’yı seçerler; 1862’de iki ülke bütünüyle birleşirler ve pek yakında Romanya’yı doğuracaklar (Teşkil edecekler). Bir takım tavizlere rağmen Paris Andlaşması, Rusya’yı yendikten sonra büyük devletler (güçler) arasında yerini alan Türkiye için bir başarıdır. Ayrıca Ocak 1856 Hatt-ı Hûmayunu Gülhane Hatt-ı Şerifi’nin teminatlarını iç politikada yeniler; özellikle, o her alanda İmparatorluğun Müslüman ve Müslüman olmayan fertlerinin eşitliği şartlarını (maddelerini) koyar; öngörülen reformlar uygulanırlar, fakat onlar çok kuvvetli bir direnme ile karşılaşırlar ve onlar ancak Abdülaziz devrinde kısmen uygulamaya konacaktır.
Birkaç sene daha sonra, Fransa ile Bâs-ı Âli arasında, Mısır birlikleri tarafından Suriye’nin boşaltılmasından sonra, Dürzîler Fransa tarafından korunan Katolikler ve Marunîlere saldırdılar. 1860’da, Dürzîler (Druses) Şam ve Beyrut’a karşı yeniden saldırdılar ve Hıristiyanları katlederler. Büyük devletler (güçler) müdahale etmeye karar verirler: bir Fransız askeri birliği 1871’e kadar kalacağı Lübnan’a çıkartma yapar. Haziran 1861’de bir Avrupa Komisyonu, 1864’de kesin bir düzenleme konusu olan Lübnan’ın statüsü hakkında karar verir: yüzölçümü küçültülen Lübnan bir yönetim kurulundan yardım gören ve beş yıl için atanan bir Hıristiyan tarafından yönetilen otonom bir eyalet olur. Karadağ anlaşmazlığı 1862’de büyük devletlerin araya girmesiyle eşitçe çözülür, oysa Sırbistan’daki isyanlar, Türkler tarafından Belgrad’ın bombalanmasına neden oluyor: son çözüm Osmanlılar’a altı yerine Belgrad’ında içinde bulunduğu sadece dört kale bırakır.
Nihayet, 1859-1869 yılları İngiltere ve Fransa’nın Bâb-ı Âli’ye rekabetiyle bilinir. İhtilaf Süveyş Kanalı’nın açılmasıdır. Abdülaziz, projeye düşmanca bir tutum aldıktan sonra, III. Napolyon’un başvuruları karşısında 1866’da boyun eğer; 17 Kasım 1869’da, Kanal törenle açılır.
Balkanlardaki isyanlar. Berlin Kongresi, Romenler ve Yunanlılar tarafından elde edilen sonuçlarla cesaretlenen daha Osmanlı idaresinin itibarî veya gerçek otoritesine bağlı sonuncu halklar (da) kendi çevrelerinde tam istiklal kazanmaya çalışırlar: bu orada 1913’e kadar cereyan edecek olan ve sonu Birinci Dünya Savaşı’na varacak olan savaşlara konu teşkil eder.
1866’dan itibaren Giritliler ayaklanırlar ve Yunanistan’a katılmalarını isterler; birkaç verilen sözden sonra, Batılı güçlerin müdahalesiyle Sultan Ocak 1868’de Girit’e organik bir çözüm (imkan) verir: sivil idâre Müslüman ve Hıristiyanlar’dan oluşan karma oluyor ve Yunanca memleketin resmi dili olarak Türkçe’nin yanında kabul edilir. 1889’daki bir ferman Hıristiyanlar’a bahşedilen kolaylıkları artıran bu çözüme resmi nitelik verecek.
Ekim 1870’de, Fransa-Almanya savaşından yararlanan, Rusya Boğazlar Sözleşmesi’nin geçersizliğini ilân eder; 13 Mart 1871’de Londra’da toplanan bir konferans olayı resmen tasdik eder. 1862’den itibaren Türkler’e karşı Bulgarlar’ın savaşını düzenlemek için Rusya, Romanya ve Sırbistan’da komiteler teşkil edilir; Ruslar tarafından kovulan Çerkezlerin 1864’de bu memlekete yerleşmesi bilançoyu artırır, yani gelenler bir çok haksızlıklara uğramıştır. Düzeni yerleştirmek için Vali Mithad Paşa’nın gayretlerine rağmen, Osmanlı Hükümeti Bulgarlar’a (Şubat 1870)’de bazı tatmin edici şeyler tanımaya mecbur olur: bunlar bundan böyle bağımsız bir millet olanlar ve otonom bir kiliseye kavuşurlar. O zaman isyan hareketleri birkaç sene boyunca sakinleşir.
Olaylar 1875’de Bosna ve Hersek’te patlak verirler ve nihayet Bulgaristan’da yayılır. Hersek’te büyük devletlerin aracılığıyla (Şubat 1876’da) düşmanlıklar durur, fakat Bulgaristan’da Osmanlılar kanlı bir şekilde bastırmada (cezalandırmada) etken olurlar. Aynı zamanda, Sultan Abdülaziz tahttan indirilir ve yerine kardeşi II. Abdülhamid’in yararına 1876 Ağustosunda tahttan el çektirilen yeğeni V. Murad geçer; dış sıkıntılara iç buhranlar eklenir: Abdülhamid 23 Aralık 1876’da bir Anayasa (Meşrutiyet) yı ihsan (ilân) etmekle bu meselelere çare bulmaya çalışır. Bununla birlikte Hersek ile Karadağ ve Bosna ile Sırbistan birleşirler; düşmanlıkları başlatan Sırp Kralı Milan yenilir; içerilere (onların içine) Osmanlı kuvvetlerini durdurmak için, Rusya Bâb-ı Âli’ye iki aylığına imzalanan, sonra Mart 1877’ye kadar devam eden çetin bir mütareke ültimatomu verir (Kasım 1876). İsteklerinde gittikçe zorlayıcılık (emredicilik) gösteren Rusya’ya İngiltere müdahale eder ve hiçbir sonuç getirmeyen genel bir kontenjanın İstanbul’da toplanmasını elde eder (Aralık 1876-Ocak 1877). “Avrupa ve Rusya’nın çıkarları adına”, Çar II. Aleksandr o zaman Sultan’a harp ilân eder (Nisan 1877). Rus kuvvetleri Tuna’yı geçerler, fakat Osman Paşa tarafından korunan muhkem Plevne Kalesi’nde beş ay boyunca çarpışılır (Temmuz-Aralık): Ocak 1878’de onlar Edirne’ye varırlar, sonra Trakya’da Yeşilköy’e kadar ilerlerler; Ruslar doğuda Kars’ı alırlar, fakat Erzurum önünde zorluk çıkarırlar. 31 Ocak 1878’de Edirne’de imzalanan bir mütareke (3 Mart 1878)’de Ayastefanos (Yeşilköy) Barış Andlaşması hazırlıklarına temellik eder. Bu andlaşma ile Bâb-ı Âli’ye bağlı ve yasal bir devlet statüsünde olan, fakat Rusya tarafından seçilen bir prens tarafından yönetilen Trakya, Doğu Makedonya ve Dobruca’yı içine alan Büyük Bulgaristan teşkil edilir; ayrıca, Romanya, Sırbistan ve Karadağ bile bağımsız olurlar.
Rusya’nın çok lehine olan bu andlaşmadan İngiltere ve Avusturya kaygılanırlar; 6 Marttan itibaren de, Disraeli ondan revizyon ve birlikler ve gemilerin toplanmasını ister; Bismark müdahale eder ve Rus kara kuvvetleri ve İngiliz deniz kuvvetlerinin geri çekilmesini elde eder; Haziran 1878’de İngiltere ve Türkiye bir müttefik savunma andlaşması imzalarlar ki bununla Kıbrıs İngiltere’ye bırakılır.
Bismark’ın Ruslar, Güney Slavlar ve Türkleri ayıran tartışmaların arabulucusu olarak kendini gösterdiği Berlin Kongresi 13 Haziran 1878’de açılır: Sırbistan ve Romanya Bağımsız Devletler olarak tanınırlar; Bulgaristan küçülür ve ancak artık Balkanlar’ın kuzeyini ve Sofya Eyâleti’ni ihtiva eder; Doğu Rumeli, özel bir statü ile, otonom bir eyâlet olur; Yunanistan Teselya ve Epir’in bir kısmını alır; Bosna ve Hersek Avusturya tarafından işgâl edilir; Rusya Kars, Batum ve Ardahan’ı kazanır; Türkiye Girit’tekine benzer bir statü ile verdiği Makedonya’yı muhafaza eder; nihayet Hıristiyanlar ve dinler (mezhepler) ile ilgili olarak resmi koruyuculuk hakkı Fransa’ya tanınır.
Berlin Kongresi Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında yeni ve ciddi bir merhaledir: Doğuda o sadece Mısır’ı kaybetse de oraya İngiltere hâmiyetini gittikçe zorla kabul ettirir, Avrupa’da o sadece gerçekten büyük devletler tarafından desteklenen az bir alanda mahalli milliyetçilikten geri kalan ve boyun eğdirilen bir takım toprakları elinde bulundurur ve gitgide zayıf düşürülür.asıl olay, bu büyük devletlerin dış politika üzerine ve bilhassa Berlin Kongresi’nden itibaren de, Türkiye’nin iç politikası ve ekonomik hayatı üzerine el koymalarıdır: “Hasta Adam” özellikle iyileşmesini istemeyen doktorların ellerindedir. Ayrıca Balkanlar’da yeni bir mesele ortaya çıkar: Balkan devleti olan Avusturya, bu bölgelerin Hıristiyanları üzerinde etkisini artıracak ve aynı zamanda Selanik’i elde etmede güven vermeye çalışacak, Rusya ile gelecekteki anlaşmazlıklar bundan ileri gelecek ki onun sonuçları I. Dünya Harbi’ni yaratacaktır.
SERDEM
Açık Profil bilgileri
SERDEM - Özel Mesaj gönder
SERDEM - Daha fazla Mesajını bul