Konu
:
23 Ağustos
Tekil Mesaj gösterimi
09.04.08, 15:57
#
3
(
permalink
)
Kullanıcı Profili
Okyanus
Moderator
Kullanıcı Bilgileri
Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 9.373
Konular: 7149
Puan Grafiği
Rep Puanı:16317
Rep Gücü:20
RD:
Teşekkür
Ettiği Teşekkür: 54
889 Mesajına 1.404 Kere Teşekkür Edlidi
:
23 Agustos
Diğer muahedenamelerin ağır olan bir noktası da ati için iktisadi veya ticari tahdidattır. Arkadaşlar! Bilirsiniz ki senelerden beri mücadelat içinde tamamen serbest olduğumuz halde hariçte birçok milletlerle tesisi münasebet edemedik. Ahden bağlıdırlar. Biz kendi muahedenamemizle Harbi Umumide galibolan müsavi milletler gibi taahhüdattan azadeyiz, bunu tevlideden bu muahedenamedir. Arz etmek istediğim getirdiğimiz muahedenamenin Harbi Umumiden sonra yapılmış olan muahedata yakından ve uzaktan bir müşabehet irae etmediğini göstermektir.
Bu muahedename milletlerin görüşerek yapabilecekleri bir sulh muahedenamesi addolunabilir. Bizim istediğimiz zaten bu idi. Her hangi bir cebir ve kuvvetle bize kabul ettirilmiş bir muahededen içtinabediyorduk. Müzakere ile, mücadele ile bu tarzda bir muahedenameye vasıl olabileceğimizi takdir ediyorduk. Netice bizim istediğimiz şekilde istihsal olunmuştur.
Lozan'da imza ettiğimiz vesaikten birisi boğazlar usulüne dair mukavelenamedir. Boğazların vaziyeti coğrafyası itibariyle ehemmiyeti mahsusası hiçbir zaman nazarlardan dur olmamıştır. Boğazlar için Harbi Umumiden sonra boğazların serbestisi tarzında yeni nazariyeler peyda oldu.
Bu nazariyenin sebebi vaz'ı iddia olunduğu gibi ( 1914)'e kadar açık bulundururken (1914)'te ahde muhalif hareket ederek boğazları kapamaklığımız değildir. Hakikatte (1914)'te memleketimizi müdafa etmek boğazları kapamak, açmak, müdafaa etmek suretindeki hakkı tasarrufumuz ahden emin ve müeyyed idi. Ahde muhalif hareket etmedik. Bunu tavzih etmekle beraber boğazların serbestisi bir emrivaki olarak tahaddüs etmiş bir mesele idi. Meselenin Karadeniz ve Akdeniz devletleri için haiz olduğu ehemmiyet o kadar tebarüz etmiştir ki biz dahi Misakı Millimizde İstanbul'un ve Marmara'nın emniyeti mahfuz kalmak şartiyle boğazların ticarete ve Münakalatı Umumiyeye küşadını esas olarak kabul ettik. Misakı Millide kabul ettiğimiz bu esas hakikatı halde şeraiti cedidenin zaruriyatından idi. Düşünülemiyerek yapılmış bir fedakarlık tarzında ifade olunamaz.
Boğazların usulünü tayin etmek için olan müzakeratta birçok siyasetler tavazzuh ve tesadüm etmiştir. Türkiye bu siyasetler içinde Misakı Milli ile ilan olunan esasata sadakatini ve asıl kendi vazifesi olan Türkiye'nin mevcudiyet ve emniyetini vikaye etmek esasını takibettik. Serbestii mürur hazara ve sefere; ticaret ve harb sefinelerine aidolmak üzere muhtelif fasıllarda izah olunmuştur. Hakikatı halde serbestii mürur ile başlıca harb gemilerinin ve harb tayyarelerinin hazarda ve seferde müruru tanzim edilmiştir. Boğazlar meselesini başlıca bu noktalardan tetkik etmelidir. Çünkü ticaret için, boğazlar tahkim edilmiş ve kapalı addedildiği zamanda dahi bir memnuniyet yoktu. Boğazların açıklığı için imza ettiğim mukavelede; harb sefineleri için, havai sefineler için hazarda ve seferde şeraiti mürur tayin edilmiş bulunuyor. Biz Boğazlar Mukavelenamesinin halli esnasında muhtelif siyasetler arasında gerek dostluklarımızı muhafaza etmek ve kendi menafiimizi olduğu kadar dostlarımızın da menafiini muhafaza edecek bir şekli hal bulmak için yedikudretimizde bulunan mesaiyi sarf ettik. Hiçbir kimse veya heyet bize dürüst bir vaziyet takibetmemek ithammını serd edemez. Biz ihtiyacatı umumiyeyi temin etmek ve sulha varmak için bir noktai sabite üzerinde duramazdık. Bu meseleyi her halde halletmek icabederdi. Alakadar olan bütün milletlerin bugün vaz'ı imza etmiş olduğu bir mukavelename meseleyi beynelmilel nazardan tanzim etmiştir.
Şimdi Türkiye'ye taalluk eden nıkatı nazardan mülahazat dermeyan edeyim. Bizim boğazlar mukavelenamesinde deruhde ettiğimiz mecburiyet; gayriaskeri bir mıntıka ihdasıdır. Bihakkin denilebilir ki Türkiye, İstanbul ve boğazları, bu kadar mühim olan yerleri tahkimden feragat etmekle mühim bir şeyden feragat etmiştir.
Arkadaşlar! Boğazlar üzerinde dökülen kanlar, munhasıran Türkiye'nin uğradığı bir tecavüzü defetmek için dökülmemiştir. Harbi Umumiyede eğer boğazları müdafaaya ve birçok kan dökmeye mecbur oldu isek Türkiye'nin dahil olduğu bir zümrenin müşterek menafiini müdafaa için mecbur olduk. Vakaa tecavüz doğrudan doğruya evvelâ Türkiye'ye müteveccih idi ve Türkiye vazifesini her zaman için şayanı iftihar olacak bir surette ifa eyledi. Âtiyen boğazlar üzerinde yeniden bir tecavüz vakı olursa Türkiye hakkı müdafaasını mutlak olarak muhafaza edecektir. Bitaraf kaldığımız muharebeler için geçmek ve gitmek bize taalluk etmez. Fakat Türkiye'nin dahil olduğu bir muharebede hakkı müdafaamızı istimal etmek bilakaydüşart temin edilmiştir. Buna derakap bir itiraz varidolabilir. "Fakat vakti hazarda müdafaa esbabı temin edilmemiş ise bu taarruza karşı ittihaz edeceğimiz tedabir de elbette noksan olur." Bunun cevabı; bugün içinde bulunduğumuz vaziyettir.
Bugün İstanbul'u boğazları ta Meriç'e kadar alıyoruz. Bunu bize aldıran ve bu yerleri düşman elinden kurtaran İstanbul'da, Boğazlar'da ve Trakya'da tahkimat ve kuvvetimizin mevcudiyeti midir? Bugünkü vaziyet gerek İstanbul'un ve gerek Trakya'nın en iyi müdafaasının nasıl olacağını bize bedaheten göstermektedir. Anadolu'ya hâkim ve sahibolandır ki, boğazlar ve İstanbul onun malı olacaktır. Eğer başka türlü bir tertibe imkân olsaydı bugün imza ile o netice tespit olunmazdı. Bu, vaziyeti coğrafiyenin ve vaziyeti siyasiyenin ilcayı zarurisidir.
Osmanlı İmparatorluğu bütün menabi ve vesaitini boğazlar etrafında teksif ederek ve memleketin diğer yerlerini faaliyetten mahrum bırakarak İstanbul'u ve boğazları müdafaa etmeye çalıştı fakat kaybetti.
Yeni Türkiye, bütün kuvvet ve menabiinin mahalli sarfını tayin ve tanzim ettiği için İstanbul ve boğazların muhafazasını ilelebed temin etmiş oluyor. (Sürekli alkışlar)
Efendiler! Boğazların ve İstanbul'un ecnebi bir ele geçmesi nasıl tedabir ile kabili icradır? Elde bunu ifade eden tarihi bir vesika da vardır. Onun adını bilirsiniz. Boğazların ve İstanbul'un ecnebi bir elde bulunması için orada kudretten mahrum, lafzi bir Hükümet lazımdır. Bundan maada Anadolu'da ledelicap faaliyete geçebilecek bir ordu lazımdır. Bundan maada geri kalan Türkiye'de çakıya kadar silah bulunmamak lazımdır. Boğazları ecnebi eline geçirecek İstanbul'u ağyar elinde bırakacak fenni tedabirin heyeti mecmuası budur, bugün Anadolu'da Türkiye aleyhine kullanılacak ordu veya Devlet mi vardır? Türkiye hakkı müdafaasını sureti mutlakada muhafaza etmemiş midir? İşte bunların neticesi olaraktır ki, kendiliğinden İstanbul ve boğazlar sahibi aslisi olan Türkiye'ye iltihak etmiştir. Bugün vaziyet böyle iken Türkiye bütün cihan ile münferiden ve serbestçe tesisi sulh ve münasebat ettikten sonra tehlike nerede vardır? Tehlike oradadır ki, vatan, kendi dahilinde kudretten mahrum olmasın. Bugün haiz olduğumuz kuvvet muhafaza, tarsin ve ilaedilirse Garp hudutlarımız için İstanbul ve boğazlar için tehlike tasavvur etmiyorum. (Alkışlar)
İşte arkadaşlar! Boğazlar Mukavelenamesinin Türkiye'nin emniyeti noktai nazarından mahiyeti budur. En iyi bir sureti hal bulmak üzere son gayretleri sarf ettikten sonra meseleyi bu neticeye isal ettik.
Boğazlar Mukavelenamesinde başlıca muhassalai mesaimiz olan bir noktayı ayrıca ifade etmek isterim. Boğazlar Komisyonu teşkil ediliyor. Bu komisyon şekli aslisinde gerek ticaret ve gerek harb sefaininin müruru için ve gerek gayriaskeri mıntıkaya matuf tedabirin takibolunup olunmadığını murakabe için teşkil olunmuştu. Uzun ve çetin münakaşadan sonra bu Boğazlar Komisyonunun vazifesi sular üzerinde sefaini harbiye ve askeri tayyarelere hasrolunmuştur. Karada her hangi bir şekil altında murakabe hakkını bir ecnebi murakebe heyetine terk etseydik vaziyet hakimiyetimizle gayrikabili telif olurdu. Bu noktayı esaslı bir mesele olarak mevzuubahis ve müdafaa ettik. Netice şudur ki, boğazları mürur noktai nazarından açıyoruz. Geçecek sefaini harbiye birtakım hesabat ile tayin olunacak, komisyonun vazifesi Karadeniz ve Akdeniz devletlerinin kuvayı harbiyei bahriyesine mütaallik müşterek bir meseleyi takibetmektir. Maba'dı vazife tamamen İstanbul'un ve boğazların sureti mutlakada tahtı hakimiyetinde bulunduğu devlete aittir. Takibettiğimiz bu nazariye muahedede istihsal ve ifade olunmuştur. Bunda Türkiye için bir mahzur görmedik. Boğazlardan geçecek donanma en kuvvetli Karadeniz Devleti donanmasından fazla olmayacak. En kuvvetli Karadeniz Devletinin donanması senenin muayyen bir zamanında tayin olunacaktır. Komisyon geçen donanmanın hakikaten bu donanmadan aşağı ve yukarı olduğunu takdir ederek yol verecek. Niçin böyle bütün devletlere ait olan bir meseleyi Türkiye kendi mesuliyet altında olarak bütün devletlere muhatabolmak vaziyetinde kalsın? Türkiye beyhude münakaşat ve müşkülata neden katlansın?
Arkadaşlar! Trakya hududuna dair olan Mukavelenamenin ruhu Trakya'daki hudutlarımızın tarafeyninden otuz kilometre mıntakanın gayriaskeri bulunmasıdır. Tahkimat olmayacak garnizon bulunmayacak ve ila ahirihi bu tedbirin kabulü nedir? Hudutlar üzerinde baştanbaşa asker dizmek ve tahkimat yapmak kimsenin hatırından geçmez. Bu tedbirin esasını açık söylemek lazımdır. Bu Edirne üzerinde tahkimat bulunmamasını ve muhtemelen hem hudut memleketler tarafından Meriç vadisinde tahkimat yapılmamasını istihdaf eder. Biz Edirne üzerinde tahkimat yapmayı zaten düşünmüyoruz. Edirne'nin müdafaası bugün nasıl temin edilmiştir. Bütün dünya varken ve biz uzakta kalmış iken Edirne bizim elimizdedir.
Vaziyeti askeriye sarahaten gösterir ki, bu vaziyette bir kale yapmak ve tahkimatta bulunmak beyhude masraf ve külfettir. Bununla beraber devletler böyle bir tedbirin taahhüdettirilmesinde musir idiler. Noktai nazar şu idi : Biz Avrupa'ya ne maksatla geçiyoruz! Malumdur ki, bizim maksadımız hudutlarımız dahilinde komşularımız için ve bütün dünya için amili sulh ve huzur olmaktır. Eğer biz Avrupa'ya eskiden olduğu gibi bir fikri istila için geçiyorsak devletler ve Balkanlar için başka bir çare lazımdır zannolunuyordu. Bu noktayı vazıhan ifade etmekte bizim zararımız mı vardır, faidemiz mi vardır? Bizim faidemiz olduğuna kaniiz. Siyasetimizin gizli ve kapaklı bir noktası yoktur. Biz menabii kafi olan arazimiz içinde mevcudiyetimizi, terakkiyatımızı temin etmekten başka bir şey düşünmüyoruz ve atiyen Balkanlar'da Türkiye daima bir unsuru muvazenet ve amili sulh ve sükunet olarak ihtiram görecektir. Hulasa Trakya Mukavelenamesi ile maddi menafiimizden hiçbir şey kaybetmiş olmuyoruz.
Hudutları gayriaskeri bırakmakla memleketimizi tecavüze maruz bıraktığımız zannolunursa buna cevabım evvela yine bugünkü vaziyettir. Ondan sonra geçmiş seferlerdir. Trakya'nın mevcudiyeti hudut üzerinde yapılacak kalelere istinad ettirilemez. Nasıl baştanbaşa tahkimatsız olan memleketimizi istilaya düştükten sonra tamamen istirdat ve muhafaza etmişsek son zerresine kadar da tamamen muhafaza edebiliriz.
Arkadaşlar! Bundan sonra İkamet ve salahiyet hakkında bir Mukavelenamemiz vardır. Bu mukavelename, bizimle imza eden devletlerle ilk yaptığımız mukavelenamedir. Yedi sene müddetle yapılmıştır ve tamamen mütekabiliyet esasına müstenittir. Ehliyeti şahsiye hususunda yektaraf olarak müsaadetta bulunduğumuzdan bahsolunuyor. Böyle bir mukavelenameyi şeraiti hazıra dahilinde vücuda getirmek için bizim zaten memleketimizde bulunan ecanip hakkında aksini düşünmediğimiz bir müsaadeyi yapmaya lüzum vardı. Aslolan noktalar, memlekette mevcudiyet için gerek tekalif, gerek ikamet ve gerek adliye noktai nazarından hayati olan noktalar tamamen temin olunmuştur.
Heyeti Celileye arz ettiğimiz vesaikten biri de Ticaret Mukavelenamesidir. Bu yeni esas üzerinde akdettiğimiz ilk yeni ticaret mukavelenamesidir. Arkadaşlar! Hatipler bu ticaret mukavelenamesiyle beş sene müddet zarfında faaliyeti ticariyemizin muattal olacağı endişesini izhar ettiler. Tabii bu ifade ile ticaret için mukavelenamesiz serbest bir surette yaşayalım, diye bir mana kasdetmemişlerdir. Mademki, milletler, aralarında ticaret yapacaklardır; bu bir mukaveleye rapdolunmak lazımdır. Ve mademki bir mukaveledir; elbette tarafeyn birtakım kuyudat ile kendilerini bağlamışlardır. Kabul ettiğimiz tarifelerimiz kendi tarifelerimizdir. Mücadelatı harbiye zamanında her kaydüşarttan azade olarak düşündüğümüz ve tatbik ettiğimiz tarifelerdir. Esas olarak bunlar nazarı itibara alınmıştır. Buna mukabil karşı taraflarla tabiî bu tarifeler üzerinde müzakere ve münakaşa edilmiş bazı emsal üzerinde itilafIar hasıl olmuştur. Gerçi mukabillerimizde bütün mevad üzerine böyle bir tarife tespit edilmemiştir. En ziyade mazharı müsaade millet muamelesi kabul edilmiştir. Bu esas, yalnız, bin meseleyi aynı zamanda halletmek için çalışan iki taraf arasında mesbuk değildir. Daha geçende her iztırahtan azade olan Fransa ve İspanya arasında da böyle mukavele yapılmıştır. Tarife yapmak muamelesi o kadar basit ve kolay bir şey değildir. Uzun zaman takip ve tetkika muhtaçtır. Temenni ederim ki, beş sene zarfında, beş senenin ikinci senesi ile üçüncü senesi arasında atiyen tatbik edeceğimiz bütün tarifeleri tamamen ihzar etmiş olalım.
Heyeti Celileye arz ettiğimiz en birisi Rum ve ahalinin mübadelesine dair Mukavelenamedir. Arkadaşlar! Gayrimuharip ve yerleşmiş ahalinin öteden beri alıştıkları araziden, muhitten ve şeraitten bilmecburiye, uzaklaştırılmalarından elbette teessür duyarız. Fakat husule gelen birçok hadisatın şeraiti mücbiresine galebe edemezdi. Bizim sun'umuz olmaksızım böyle bir teessür, bizim sun'umuz olmaksızın hadis olan vaziyetler birtakım anasırla beraber yaşamak imkanını da selbetmişti. Vaziyetin ibram ettiği çareyi kabul etmek mecburiyeti hasıl oldu. Bununla hulusu niyetimizin asırlardan beri halledemediği hastalığı esasından tesviye etmiş oluyoruz. Kazanmış olduğumuz menfaat şudur ki, Anadolu vatanı aslisi hemen hemen yeknesak bir vatan olmuştur. Memleketimize alacağımız ve muhaceret sebebiyle birçok iztırabat çekecek, millettaşlarımız gelip geçecek olan bu hali atiye ait derin mülahazat ile iktiham etmelidir.
Dahilde Hükümetçe kabili tatbik olan bütün tedabiri tatbik edeceğiz. Bütün bu tedabir ile beraber ıztırap ve rahatsızlık olacağını bilmek lazımdır. Çünkü gayrikabili içtinaptır. Kudreti beşer dahilinde değildir. Efendiler! Müteselli olduğumuz şudur ki, senelerden beri, hududu milli haricinde kalmış vatandaşların vaziyetleri mücerreptir. Bugün için, yarın için ve öbür gün için mukadder olan vaziyetten bütün kabillyetlerini Anavatana hasretmek suretiyle kurtulmuş oluyorlar. Memleketin başka noktalarında, İstanbul ve diğer yerlerde bu mübadeleyi niçin tatbik etmediniz? diye bir itiraz varidolamaz. Mevzuubahsolan meselenin en iyi bir sureti halli için zamanında azami kuvvet sarf olunur. Fakat bir sureti hal üzerinde karar aldıktan sonra memleketimiz dahilindeki bütün anasır için vazifemiz maziyi unutturacak bir sükun tesis etmektir. Yeni Türkiye'nin hududu dahilinde kalacak olan bütün vatandaşlar yekdiğerleriyle itilaf etmesini bilerek bir vatan içerisinde huzur ve sükun içinde yaşayacaklardır. Buna katiyen itimadediyoruz. Bu itimadı Meclisi Âlinin tasdikine arz ettiğimiz muahedat içinde teşviş edecek hiçbir nokta yoktur.
Sivil mevkufinin ve üseranın iadesine dair takdim ettiğimiz vesika zaten mevkii tatbikta olan ve hemen bitmekte olan bir şeydir.
Affi umumi Beyannamesi geliyor. Bunun ruhu on seneden beri hadis olan birçok mesaili bir defada hal ve teskin etmek arzusudur. Kuvvetli olan noktası budur. Elbette zaif olan noktası vardır. Bu affı umumi ile vatana karşı olan vazifelerini ihmal etmiş olan ve binaenaleyh her türlü mukaddes hissiyat muvacehesinde itaptan kendilerini kurtarmayacak olanların affı umumiden müstefidolmalarıdır, fakat affın başlıbaşına bir kuvveti ve bahusus geçmiş hadisatı tasfiye ederek mazinin silinmesi ve unutulması gibi evsafı yanmda mahzuru göze alınabilir. Affı umumiye merbut olmak üzere bir protokol vardır ki, bu da aftan istifade ettirilmeleri bütün hüsnüniyetimize rağmen tarafımızdan deruhde edilemiyecek olan 150 kişinin bu aftan istisnasını ifade ediyor. Çok hüsnüniyetle hareket etmekle beraber çok hadisat olmuştur ki, hadisatın tekerrüründen içtinap için asgarî bir tedbir almak mecburiyetinden kendimizi kurtaramadık.
Yunanistan'da bulunan emlaki İslamiye hakkında Yunan murahhaslarının verdiği vesikayı huzuru alinize takdim ettim. Yunanistan'da kalan emlaki İslamiyenin masuniyet ve mahfuziyeti hakkında yeni bir vesikadır.
Arkadaşlar! Hatiplerin mevzuubahsettikleri mühim beyannameler geliyor. Gerek idarei adliye ve gerek idarei sıhhiye içinde olan beyannameler. Bu beyannameler bizim tarafımızdan verilmiş beyannameler ve hakikati halde Türkiye'nin kendiliğinden ittihaz ettiği tedbirlerdir. O kadar büyük hadisatı müşkül şerait lçinde temizlerken bu beyannameleri vererek her hangi bir surette mucibi tatmin ve temin olmak gayrikabili içtinap bir mecburiyet halinde idi. Arkadaşlar! Bu beyannamelerde bizim hakkı mevcudiyetimizi, hakkı hayatımızı, hakkı istiklalimizi fiiliyatta nakzeden nıkat yoktur. Bazı hatipler mubalağa ile hislerini tersim ettiler ve varmak istediğimiz ideali vuzuh ile teressüm ettirdiler. Beyannamelerde beş sene müddet var ve beş sene nihayetinde kendiliğinden, yeni hiçbir münakaşaya, yeniden hiçbir teşebbüse ihtiyaç olmaksızın kendiliğinden süküt edecek iki beyanname bizi fiiliyatta ve hakikatte müşkülata duçar etmez. İdarei Adliye için alacağımız hukuk müşavirleri Adliye Vekilini mürakabe edeceğinden bahsediliyor ve hangi Kavanin Komisyonuna iştirak edecekleri sual ediliyor. Adliye Vekiline merbut bir memurun onu murakabe etmesi nasıl var idi hatır olabilir? Kezalik bu memurların iştirak edecekleri komisyonlar ancak Adliye Vekilinin tahtı idaresinde bulunan komisyonlar olacaktır. Muahedenin heyeti umumiyesinde, beyannamede, hakkı kazayı ihlal eden nokta yoktur.
Bundan sonra Osmanlı İmparatorluğu tarafından ita edilmiş olan imtiyazlara ait Protokol geliyor. Osmanlı İmparatorluğu tarafından verilmiş imtiyazat ile ecnebiler Osmanlı İmparatorluğu ile birçok teşebbüsatı iktisadiyeye girişmişlerdir. Sermayeler dökülmüş, işler yapılmış, şirketler teessüs etmiştir. Efendiler! Biz memleketimize gelip sermaye dökecek ve teşebbüsatı iktisadiyeye girişecek erbabı teşebbüse müşkilat ve mevani ika etmek zihniyetinde asla değiliz. Bilakis bizim memleketimiz öyle bir muhiti emindir ki, buraya gelinir, istenilen miktarda sermaye dökülür, her türlü teşebbüsatı iktisadiyeye girişilebilir. Elverir ki, buraya gelecekler bu memleketin her hangi bir memleket gibi sahibi malum olan, hukuku hayatiye ve hukuku istiklaliyesi müsellem olan bir muhit olduğunu bilsinler. Memleketimiz kavanininin hududu ve icabatı dahilinde kalmak kaydı tabisini ve meşru bir surette kazanmak lüzumunu kendileri kabul etsinler.
Memlekette şu veya bu tarzda müşkülat çıkarmak şu veya bu tarzda hakimiyet almak düşünmesinler. Fıtratımız, teşkilatımız, muhitimiz suistimalata müsait değildir. Bilakis meşru kazançlara emniyet ve teshilat vermek için müsaittir. Arzu ediyoruz ki, gelsinler, sermaye döksünler, iş yapsınlar, meşru istifade etsinler. Bu yalnız erbabı teşebbüsün istifadesini temin etmez. Aynı zamanda tabiî ve esaslı olarak memleket için de mucibi istifade olur. Şimdi bu esas dahilinde bulunan bir devletin Osmanlı İmpatatorluğu tarafından verilmiş olan imtiyazat ile memlekette hasıl olan vaziyeti nazarı dikkate almaması kabil olamazdı. Bu noktai nazardan birçok ihtilafatı hallettik. Kabul ettiğimiz noktalar menafii memleketle kabili telif olan makul hudutlar dahilindedir. Bu imtiyazat içinde en çok müşkülat çektiklerimiz Harbi Umumiden evvel imtiyazı tamamiyet kesbetmemiş olanlardır. Gerek devletler arasında muhabere edilmiş ve gerek teşebbüsat esnasında muamelesi tamam olmamış imtiyazlar da mer'idir tarzında umumi bir teklif vardı. Bu teklif sebebiyle çok müşkülat içinde kaldık.
Herhangi iki hükümet adamı arasında geçmiş belki tamamen malumumuz bile olmayan bir vesika ile Türkiye'yi meçhul şeraitle meçhul bir imtiyaza raptedemezdik. İmtiyazat meselesinde Harbi Umumiden husule gelen fasıla kadar müddeti imtiyazın temdidi de bilhassa konferansın birinci safhasında mevzuubahsoldu. Biz bu şirketlere henüz muahede imza edilmemiş iken bile müşkülat çıkarmayacak kadar hulus göstermişken yeniden taahhüdat altına giremezdik. Biz her nevi şirketlerin memleketimizde teessüs edebileceğini hulusu niyetle ve fiilen göstermiş bulunuyoruz. Tasdikinize arz ettiğimiz vesikalar içinde Portekiz ve Belçika ile de sulhün tahakkuku için vesikalar vardır. Bundan sonra Tahliye Protokolü ve merbutu olan Beyanname gelir. Tahliye Protokolü Türkiye Büyük Millet Meclisinin tasdikinden itibaren muayyen bir müddet zarfında kati bir tahliyeyi tazammum eder. Bu protokol hakikî bir sulh yoluna girmekte olduğumuza amelî olan ilk vesikai emniyettir. Arz ettiğimiz vesikalar arasında Karaağaç'ın tahliyesine ve bize iade olunan Bozcaada ve İmroz'un iadesine dair olan Protokol bir de Yugoslavya Devletinin muayyen bir zaman zarfında muahedeyi imza edebileceğine dair vesaik, bir de bütün bu mukavelatı bir safhada hulasa eden Senedi Nihai görülür. Şimdiye kadar olan mülahazatla Lozan'da imza ettiğimiz muahedenameyi ve bütün senedatı izah etmiş oluyorum.
Muhterem efendiler! Mücahedatı Milliyenin neticei hasılasını takdim ettiğim muahedeler ve vesikalar tespit ediyor. Bunlar için size ayrıca, bir hulasa yapayım...
Mütecanis, yeknesak bir vatan, bunun dahilinde harice karşı şu gayritabiî kuyuttan ve hükümet içinde hükümet ifade eden dahili imtiyazattan müberra bir vaziyeti gayritabiî mükellefiyatı maliyeden azade bir hal, hakkı müdafaası mutlak, menabii mebzul ve serbest bir vatan. Bu vatanın adı Türkiye'dir. (Şiddetli alkışlar) O Türkiye'yi bu muahedenameler ifade ve tavzih etmektedir. (Alkışlar, bravo sesleri)
Efendiler! Türk milletinin hassai esasiyesi zannolunduğu gibi unsuru cidal olmak değildir. Uzun zamandan beri haksız muhacemata göğüs germek mecburiyetinde kaldığındandır ki, son devrelerde hassai cidali nazarı dikkati celbetmiştir. Türk Milletinin hassai esasiyesi sulh ve müsalemet vadisinde unsuru terakki ve medeniyet olmaktır.(Alkışlar)
Efendiler! Temin ettiğimiz vatanın harap ve fakir olduğunu hariçte ve dahilde bilmeyen yoktur. Biz zannetmedik, hiçbir meseleyi hallederken düşünmedik ki karşımızda bulunan muhataplarımız zayıf yerlerimizi veya kuvvetli yerlerimizi fark edememişlerdir. Böyle yanlış bir hesaba düşmedik. Eğer böyle bir hataya düşmüş olsaydık hiçbir mücadelede muvaffak olamazdık. Daima hesabettik ki her hangi bir mücadelede zayıf ve kuvvetli yerlerimiz ne ise elbette karşımızdakiler, muhasımlarımız da bunları bilirler. Onun için söylüyorum ki, vatanın içinde bulunduğu ızdırabı ve bilhassa içinde bulunduğu fakir ve harabiyi, dahilinde bilmeyen kimse olmadığı gibi haricinde bilmeyen kimse de yoktur.
Efendiler! Bizi endişeye sevk eden noktalar bütün dünyaca malum olmakla beraber Türkiye büyük ve kavi bir Devlet, büyük ve kavi bir millet addolunmuştur.(Alkışlar) Sebebi nedir? Toz, toprak içindeki hayatı henüz Avrupa'nın diğer yerlerindeki hayatı ile kıyas kabul etmeyen bu memleketin vaziyeti ve asıl kuvveti nedir ki, zahirine rağmen kavi, atisi emin addolunur?
Efendiler! Bu memleketin menabiî ne kadar kuvvetli, ne kadar mebzul olduğunu bizden daha iyi bütün dünya bilir. Kabili tasavvur mudur, erişilmez hedeflere varmak için vesaitsizliğe, maddî müşkilata galebe eden bir memleket ve bir millet altın hazineleri üzerinde otursun, mahza kapısını açmayı bilmemek yüzünden fakir ve ıztırabı kabili tedavi olmasın? Aslolan nokta menbaın kendisine malik olup olmamaktır. Eğer memlekette menbaı kuvvet, menbaı servet, menbaı inkişaf yok ise bunu yaratmak kimsenin elinde değildir. Her hangi bir taş parçası demir yapılamaz. Fakat eğer bu kuvvet varsa eksik olan bunu inkişaf ettirmek için ilimdir, tecrübedir, melekedir, zamandır ve bunların hepsi kudreti beşer dahilinde olan avamildir ve bunların hepsi gayrikabili tasavvur müşkülatı iktiham etmiş olan, bütün dünyaya karşı siyasi ve harbi mücadelesinde ispatı mevcudiyet etmiş olan bir milletin takati haricinde değildir. Âtiye kemali emniyetle bakıyoruz. Bizim nüfusumuzu, hayatımızı en yüksek seviyei medeniyeye çıkarmak için her türlü menabi ve vesait vardır.
Efendiler! Bu vesait ve menabii işletmek için, milletin büyük bir atiye doğru yürümesi için imkân veriniz. Sulh devresi gelmiştir. Tarif ettiğim güzel, mukaddes, her türlü şeraiti hayatiyeye malik vatanın inkişafını temin etmeye derhal başlamak zamanı gelmiştir. Milletin asıl vazifelerini ifa etmek, unsuru sulh ve müsalemet, amili terakki ve medeniyet olmak için istidat ve kararına yol gösteriniz. Arkadaşlar! Hedefe varmak için evvela hedef vazıh ve berrak bir. surette malum olmak lazımdır. Yanar - döner bir ışık, bulutlar içerisinde meşkuk hedefler arkasında koşanların ilk müşkilat karşısında ayakları sürçer. Berrak ve mühim bir hedefe varmak için de bunun dümdüz olduğunu, her türlü müşkülattarı azade bulunduğunu zannetmek büyük gaflettir.
Büyük hedefin yolu sabır ve sebatı tüketecek zannolunan büyük müşkilat ile malidir. Varacağım nokta mecmuai milelde en yüksek seviyei terakki ve temeddündür. Gerçi fakir ve harabız. Fakat altın hazineleri içinde oturuyoruz. Yarın veya öbürgün behemehal bunları açabilir ve behemehal açmak mecburiyetindeyiz. Açmak için vasıta, takati beşer harici değildir. Ve semadan da inecek değildir. Bu vasıta muayyen bir hedefe doğru yılmayarak mütemadiyen çalışmaktır. Ve bu yol her milletin yürüdüğü terakki yoludur. Artık iş zamanı gelmiştir.
Muhterem vekiller! Mücadelatı milliyemizin neticei hasılasını tayin edecek olan reylerinizi izhar edeniz. Millet ve bütün dünya vereceğiniz reye intizar etmektedir.(Devamlı ve sürekli alkışlar arasında kürsüden indiler)
1938 - Atatürk'ün, Dolmabahçe Sarayı'nda Başbakan Celâl Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Araş ve Maliye Bakanı Fuat Ağralı'yı kabulü.
1934 - Atatürk'ün, öğleden sonra Dolmabahçe Sarayı'nda 2. Türk Dil Kurultayı'nın son gün çalışmalarını izlemesi.
1933 - Atatürk'ün, Dolmabahçe Sarayı'ndan Yalova'ya gelişi.
1931 - Atatürk'ün, liseler için tarih kitapları yazılırken, Türk Tarih Kurumu'na gönderdiği mektup: "...Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
1930 - Atatürk'ün, Yalova'da gece sofrada söyledikleri: "...Biz bu müesseseyi (cumhuriyeti) hacılara, hocalara terk etmek için meydana getirmedik. Tarihi, Octave'a bırakamayız. ...Cumhuriyet müessesesinin bir müstebit eline geçeceğini mezarımda bile duysam, millete karşı haykırmak isterim. ..Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek, yegâne emelimdir."
1928 - Gazi Mustafa Kemal'in Tekirdağı'nda yeni harfler üzerine konuşması ve memurları sınava çekmesi.
Atatürk'ün, Ertuğrul yatı ile İstanbul'dan Tekirdağ'a gelişi, şehirde ziyaretleri, yeni harflerle ilgili olarak halkla görüşmesi. (Öğleden sonra saat 13.00 sıralarında yatla tekrar İstanbul'a hareket etmiştir).
Atatürk'ün, Tekirdağ dönüşü İstanbul'da Anadolu Ajansı muhabirine yeni Türk harfleri ile ilgili demeci: "...Az zaman sonra, yeni Türk harfleriyle, gözler kamaştırıcı Türk manevî gelişiminin erişebileceği kudret ve itibarın milletlerarası seviyesini gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar parlak görüyorum ki, bu manzara beni kendimden geçiriyor!"
1925 - Mustafa Kemal Paşa mareşal üniforması ile Kastamonu gezisine çıktı.
Gazi Mustafa Kemal'in, Kastamonu'da ilk defa şapka giymesi. Atatürk'ün, panama şapkasıyla sabah otomobille Ankara'dan Kastamonu'ya hareketi ve öğleyin Çankırı'ya gelişi.
Atatürk'ün, öğle yemeğinden sonra Çankırı'dan hareketle akşam Kastamonu'ya gelişi ve halk tarafından coşkun şekilde karşılanışı. (Atatürk'ün Ankara'dan hareketi ve Kastamonu'ya geliş tarihi, bazı kaynaklarda, yanlış olarak 24 Ağustos 1925 gösterilmiştir).
1923 - Meclis Lozan Barış Antlaşması'm onayladı. Antlaşma 14'e karşı 213 oyla onaylandı. Antlaşmaya göre onay tarihinden itibaren İstanbul ve Boğazlar 6 hafta içinde boşaltılacak.
1922 - Yunanlıları şaşırtmak amacıyla Bilecik'in doğusundan Rumköy'e gece baskını düzenlendi. Bu baskında Türk kuvvetlerinden kaçan bir erin yapılacak taarruz hakkında Yunanlılara bilgi vermesi üzerine Yunan ordusunun istihbaratı önlem almaya başladı.
Ankara Komutanı Fuat (Bulca) Bey'in, Atatürk'e telgrafı: "Valide iyidir. Dün pek neşeli olarak vakit geçirildi. Pek memnundurlar, dua etmekte ve "Selânik'e ne vakit gideceğiz?" diye sual sormaktadır. Fikriye Hanım da iyidir, hürmetlerini iletmektedir. Başarınıza, hanımların ellerinde Kuran dua etmekteyiz."
1921 - Yunan ordusunun taarruzu ve Sakarya Meydan Muharebesi'nin başlaması (22 gün 22 gece devam etmiştir).
Mustafa Kemal'in 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesini idareye başlaması.
1921 - Yunan ordusunun taarruzu ve Sakarya Meydan Savaşı'nın başlaması.
Yunanlılar Papulas komutasında, Sakarya'nın doğusunda konuşlanmış Türk mevzilerine karşı genel saldırıya geçti. Kötü hava koşulları savaşın kaderini değiştirdi. Mangal Dağı düştü, ordunun Üçüncü Grubu'nun ileri mevzileri Yunanlıların eline geçti. Top sesleri Ankara'dan duyulmaya başladı.
1920 - Atatürk'ün, Kastamonu Valisi Cemal Bey'e, İnebolu'da emekli topçu yüzbaşısı, tüccarlardan Saffet Harun Bey'e -İnebolu Kaymakamı aracılığıyla- makine başında ulaştırılmasını istediği telgrafı: "Saffet Harun Beye, validemin ve kız kardeşimle eşinin emin bir şekilde İstanbul'dan kurtarılması ile Anadolu'ya geçirilmesini rica ederim."
Kastamonu Valisi Cemal Bey'in, Atatürk'ün telgrafına cevabı: "Yüksek emirlerinizi Saffet Harun Bey'e bildirdim. Yanımdadır. Muhterem annelerini, İnebolu'ya mı yoksa Samsun'a mı çıkarmak uygun olduğunu soruyorlar efendim."
Atatürk'ün, Kastamonu Valisi Cemal Bey'in telgrafına cevabı: "Annemin, kız kardeşimle eşinin İnebolu'ya çıkarılarak buraya bilgi verilmesinin, Saffet Harun Bey'e bildirilmesini rica ederim." (Bu girişim, ya Zübeyde Hanım'ın yolculuğa imkân vermeyecek derecede rahatsızlığı ya da diğer bir sebeple gerçekleşememiştir. Zübeyde Hanımla kızı Makbule Hanım, ancak 13 Haziran 1922 günü İstanbul'dan Adapazarı'na gelebilmiş ve 14 Haziran günü burada Atatürk'le görüşmüşlerdir. Zübeyde Hanım, Atatürk'le beraber 24 Haziran 1922 günü Ankara'ya gelmiş, Makbule Hanım ise İstanbul'a dönmüştür).
1919 - İstanbul hükümetinin dahiliye nazırı Adil Bey, Sivas valisi Reşit Bey'den kongrenin engellenmesini istedi.
1917 - Atatürk'ün, İstanbul'dan Halep'e gelişi.
(Atatürk'ün Halep'ten İstanbul'a ilk yazısı 24 Ağustos 1917 tarihini taşıdığına göre Halep'e geliş tarihinin bundan bir veya birkaç gün önce olması gerekmektedir).
1916 - Rusların, Bitlis ve Muş bölgelerinde 16. Kolordu birliklerine karşı yeniden taarruza başlaması.
Kaynak:edebiyatogretmeni.net
--------------Tualimforum İmzam--------------
Evliliğinin Bittiğini Düşünenlere ve Yeni Evlenenlere
Okyanus
Açık Profil bilgileri
Okyanus - Özel Mesaj gönder
Okyanus - Daha fazla Mesajını bul